Tuesday, May 28, 2013

‘Vicdani redde karşı olanlar önce retçileri dinlesin, sonra konuşalım’

ONUR EREM onurerem@birgun.net
BİRGÜN / 26 Mayıs 2013

Kimi anaşist, kimi Müslüman, kimi de kışlada şüpheli bir şekilde ölen bir askerin babası... Gazeteci Pınar Öğünç’ün çok farklı geçmişlere sahip, ayrı yollardan gelip vicdani rette buluşan 15 kişinin hikayesini aktardığı Asker Doğmayanlar kitabı geçen hafta yayınlandı. Öğünç ile kitabın hazırlanışı, Türkiye’deki militarizm ve toplumun vicdani ret algısı üzerine konuştuk:

>> Kitabın giriş yazısında “Yaşanan hukuksuzluklar nedeniyle Balyoz ve Ergenekon davaları gerçek bir militarizm tartışması yürütülemedi” diyorsunuz. Eğer bu hukuksuzluklar yaşanmasaydı militarizm tartışması yürütülebilir miydi sizce?

İhtimali vardı. Düzgün yürütülen bir soruşturma ve yargılama süreci yaşansaydı mümkün olabilirdi. Türkiye o fırsatı kaçırdı. Acıklı olan bir başka şey de hukuksuzluklardan konuşulurken içindeki militarizm uyanan insanlar olmasıydı.

>> Bu fırsat bir daha gelir mi?

Şu anda içinde “militarizm” hiç geçmeyen bir kamplaşma oluşmuş durumda. Bilmiyorum o aşamaya tekrar gelebilir miyiz. Toplumlar kendini sürekli yeniler, göreceğiz.

>> Vicdani ret kavramıyla ilk olarak ne zaman tanıştınız?

Birçok vicdani retçi kendi hikayesi içinde ilk önce böyle bir karar verdiğini, sonradan adını koyduğunu anlatıyor. Bu çok ilginç aslında. Çok daha sonra ‘bunun bir adı varmış’ diyenler var. Bunu fark etmelerine yol açan da genellikle o kibrit kutusu kadar, küçücük gazete haberleri. Konuştuğum o kadar fazla insan Osman Murat Ülke’nin davasını andı ki. Sanırım benim de duyduğum ilk retçi oydu. İlgimi çeken bir politik beyandı. Zaman içinde fikrin altını dolduruyor insan. Ama bu kitabı hazırlarken de çok şey öğrendim. Yalnızca anti-militarizme değil, hayata dair de... Zaten vicdani reddin güzel olan yanı, felsefi bir çağrısının da olması. Bu beyanla hayatınızı bir tutmayı, devlet ve bireylerle ilişkinizi ona göre kurmayı öneren bir politik duruş.

>> Militarizme dair düşünceleriniz neler? Sizi bu kitabı hazırlamaya yönelten şey neydi?

Her şeyden önce bir yurttaş olarak militarizmle ilgili meselem var. Kendi jargonundan konuşarak söyleyeyim, militarizmin bir sürü cephesi ilgimi çekiyor. En görünür anlamıyla askeri okullardaki hak ihlalleri de, subayların daha yeni 10 yıla düşen mecburi hizmet süresi de, bütün o kapalı kutunun içinde dışarı çıkamayan her türlü hak ihlali de, vicdani ret de, savunma harcamaları da, OYAK diye bir kurumun olması ve salça üretmesi de... Dünyanın en saçma şeyi değil mi? Salçayla birlikte memleketin çimentosunun bir kısmını da orduya bağlı bir kurum üretiyor. Bir de hiç kendini gösteremyen militarizm var. Bu mekanizmanın gücü karşısında vicdani ret tek başına dikildiğin büyük bir hareket gibi geliyor bana: Çok samimi, politik, dönüştürücü.

Bu kitap için konuştuğum bazı vicdani retçileri tanıyordum daha önce bu konuda yazdığım için ama böyle uzun uzun söyleşmek başka bir şey oldu. Derdim hem meramlarını kendi cümleleriyle anlatabilmeleri, hem de bizim doğrudan militarizmle ilişkili görmediğimiz hayat alanlarını serebilmeye çalışmaktı. Mesela 15 yaşında vicdani reddini açıklayan ve muhtemelen dünyanın en genç vicdani retçisi İlyada Erkuş’un vicdani reddini açıklamadan önce liselerdeki ilk kantin boykotunu düzenleyen ekipte olması tesadüf değil. Oralardan geçtiği için Ceylan Önkol’u anarak ret beyanında bulunuyor. Ya da mesela davalar nedeniyle en çok ismini duyduğumuz retçilerden Mehmet Tarhan’ın okuldan mezun olmuş genç bir veteriner olarak doğuya mecburi hizmet için gönderilmiş olması ve 90’ların başında Diyarbakır’da Lice yakılırken bulunmuş olması... Bütün o 90’lar karanlığının içinde genç bir insan olarak var olmasının da sonradan gireceği yola etkisi var.

>> Konuşacağınız vicdani retçileri neye göre seçtiniz? Farklı akımlardan gelen retçilere yer vermeye mi önem verdiniz yoksa en dikkat çekici hikayelere mi odaklanmak istediniz?

Vicdani ret çok kişisel bir beyan. Herkes altını farklı şekillerde doldurarak o noktaya gelebilir. Ben de mümkün olduğunca o farklı motivasyonları gösterebilecek isimler olmasını diledim, ki vicdani redde çok uzak veya önyargılı biri okuduğunda aslında ne kadar renkli bir politik dünya ve söz alemi olduğunu fark edebilsin. Girişte de yazdım, bu kitap görüşemediğim her vicdani retçi kadar eksiktir. Herkesin hikâyesi farklı çünkü.

>> Gelecekte bu kitabı yeni vicdani retçilerle genişletmeyi düşünüyor musunuz? Gelecekte başka çalışmalarınız olacak mı vicdani retle ilgili?

Genişletmek açıkçası üzerinde düşündüğüm bir fikir değil. Bu mesele üzerinde yazmaya devam edeceğim çünkü önümüzde çok şey var: Vicdani retle ilgili yasal düzenleme, kamu hizmetinin neye benzeyeceği, total retçilere ne olacağı. Vicdani ret hakkının olduğu çoğu Avrupa ülkesinde temel tartışma bunun üzerinden yürüyor. Total retçiler sivil hizmetin de militarizme hizmet ettiğini düşünüyor. Bunlarla birlikte profesyonel orduyu da tartışacağız.

>> Vicdani ret kavramıyla tanışmamış insanlara Asker Doğmayanlar’ı nasıl anlatmak istersiniz?

Hep sıkıştırılmak istenen algı vicdani retçilerin zorunlu askerlikten kaçtığı şeklinde. Bu insanlar ‘Off askerlik çok ağır’ diyerek ya da tembelliklerinden bu kararı vermiyor. Hayatın birçok alanına giren militarizme dair sözleri var. Bu kitap onu anlatabilsin isterim. Şimdi başka bir evreyi konuşuyor olabiliriz ama bu ülkede yıllarca zorunlu askerlik demek savaş ve çatışma demek oldu. Bütün torpillerin ‘doğu çıkmaması’ için kullanıldığı bir dönemdi. O sıcak dönemde doğrudan bu savaşa dair tavır almış retçileri tanımaya vesile olsun isterim. En önemlisi vicdani retçileri kendi cümleleriyle dinlemelerini isterim. Bu söyleşiyi de okumayı bıraksınlar, vicdani retçileri dinlesinler. O kadar itiraz edilemeyecek insani ve hakiki noktalardan anlatıyorlar ki... Ondan sonra konuşmaya başlayalım.

***

>> Vicdani ret konusunda hem köşenizde hem de bu kitapta yazdıklarınızla halkı askerlikten soğuttuğunuzu düşünüyor musunuz? Halkı askerlikten soğutmak, askere gidecek insanların fikrini değiştirmek istiyor musunuz?

318. maddedeki soğutma fiili artık kalktı aslında ama içerik aynı. İnsan olarak da, gazeteci olarak da bir fikri dikte etmeyi tuhaf bulurum. Bu yasa maddesi en başta böyle bir önkabul üzerine kurulmuş. Bu minvalde laf edenin düşünce ve ifade hürriyetini ihlal ettiği gibi, karşı tarafınınkini de yok sayıyor, zekasını, algısını, muhakeme yeteneğini küçümsüyor. Kendi başına karar veremez gibi. Ben bu kitap vesilesiyle, gerçek insanlar üzerinden militarizmi, vicdani reddi anlatmaya çalışıyorum. Okuyanların fikirlerini değiştirebilmesi, bazı şeyleri bir kez daha düşünmesi elbette ki gönlümden geçendir.

>> Asker Doğmayanlar kitabı nedeniyle size dava açılabileceğini, ceza alabileceğinizi düşünüyor musunuz?

Türk Ceza Kanunu’nun 318. maddesi düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde öyle bir ayıp ki. Bir yandan da keyfiyetle işletilen bir madde. İsterlerse açabileceklerini, istemezlerse açmayacaklarını biliyorum ama bu düşünülerek iş yapılmaz. Önemli olan militarizmle birlikte, onun muhafızı gibi yasalara sokulmuş olan 318. maddeyi de tartışmaya açabilmek.

>> Kendinizi vicdani retçi olarak tanımlıyor musunuz?

Ben vicdani retçi değilim, bu hakkı savunmak için vicdani retçi olmaya da gerek yok zaten. Vicdani reddimi açıklayabilirdim de, ama bunun kitapla ilgisi yok.

***

>> Daha önce vicdani ret konusunda yazılmış kitaplar olmuştu. Sizin kitabınız önceki çalışmalardan nasıl farklılaşıyor?
Daha önceki kitaplar daha akademik çerçevede, kuramsal bir bakış açısıyla ya da tarihsel dökümüyle ele alıyordu vicdani reddi. Retçilerin kendini anlatabildiği gazete, dergi söyleşileri, belgeseller de var. Sonuçta dünyanın en acayip işini yapmış değilim ama bu retçilerin söz aralıklarını daha geniş tutabildikleri bir iş oldu. Bir de ismi daha önce hiç duyulmamış vicdani retçilere de yer veriyor bu kitap. Bazı retçiler davaları nedeniyle, haklı bir şekilde daha çok yer almıştı medyada. Bu isimler dışında, yargısal cendereye hiç girmemiş ama sosyal olarak bunun sonuçlarını yaşayan yüzlerce vicdani retçi var bu ülkede. Bu yüzden sadece sivrilen isimlerden oluşan bir kitap olmamasına gayret ettim.

***

>> Yıllardır medyada yer alan biri olarak vicdani ret konusundaki tartışma atmosferinin zaman içinde nasıl değiştiğini düşünüyorsunuz? Bugün geldiğimiz nokta bir ilerleme sayılabilir mi?
Toplumların evirilişine baktığınızda 4-5 yıl çok küçük zaman dilimleri gibi gelebilir ama sadece bu zaman dilimlerinde bile retçilere atfedilen o ‘marjinal’ sıfatının gittikçe zayıfladığını gelen okur tepkilerinden de görüyorum. Bu fikre karşı olanların çok temel yaklaşımlardan biri ‘kimse askere gitmezse kim şehit olacak?’. Bu o kadar temel bir soru ki, bunu vicdani redde karşı olan birinin sorması ve tartışmaya buradan başlamamız çok güzel aslında. Ya da vicdani retle ilgili bir TV programında sanırım emekli bir asker söylemişti ‘Böyle bir hak olursa kimse gitmez ki askere’ diye. E, bunu düşünelim o zaman, çok doğru söylüyor. Algıda bir değişiklik olduğunu yazdıklarıma gelen tepkilerde de açıkça görüyorum. Onun dışında son dönemde kışlalardaki ölümlerin, keyfi muamelelerin, asker intiharlarının gündemleşmesi de önemli bir faktör oldu. Kitapta da var, oğlunu bu şekilde kaybeden bir baba da vicdani reddini açıklayabiliyor. Hayri Kamalak çok önemli bir iş yaptı. O konuşurken, bize susmak düşer. Çünkü oğlunu davullu zurnalı yollamış bir insan. Gerçekten hepimiz susalım ve onu dinleyelim.

***

>> Vicdani ret mücadelesine destek vermek isteyenlere ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Bu yıl 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde kurulan Vicdani Ret Derneği’ne üye olmalarını tavsiye ederim. Dernek vicdani ret mücadelesi için çok önemli. Desteklemek için vicdani retçi olmaya da gerek yok.

Birgün sayfası için...

No comments:

Post a Comment