Friday, May 24, 2013

Hâki karanlığa ışık yakanlar

HALUK KALAFAT
RADİKAL KİTAP / 17 Mayıs 2013

Gazeteci Pınar Öğünç'ün 14 vicdani retçiyle yüz yüze yaptığı sohbetlerden derlediği yeni kitabı Asker Doğmayanlar'ın kahramanları meramlarını açıklıkla ortaya koyuyor; çünkü vicdani ret karşı çıkılması zor bir karardan besleniyor: “Öldürmeyeceğim!”
Hâki karanlığa ışık yakanlar


Asker Doğmayanlar birden fazla kahramanı olan kitaplardan: Tayfun Gönül, Vedat Zencir, Yuri, Mehmet Tarhan, İnci Ağlagül, Halil Savda, Ferda Ülker, Enver Aydemir, İnan Mayıs Aru, İnan Süver, Muhammed Serdar Delice, İlyada Erkuş, Hayri Kamalak, Kemal Acar, Merve Arkun.

Vicdani retçiler söyleyecek sözü olan insanlar ve Pınar Öğünç mikrofonu onlara uzatmış. Her biri kendi vicdani ret öykülerini anlatmışlar; nedenlerini, nasıllarını, kendi dönemlerini, dayanıştıkları insanları…

Kitabı okuyup kapağını kapadığımda aklımda şu soru var: Bu nasıl bir cesarettir? Çünkü biliyorum ki bu kitapta sözü olan ve ek bölümünde Savaş Karşıtları web sitesinde listesi verilen tüm isimler, itilafsız cesur insanlar.

Farkındayım ilk cümlede kullandığı “kahraman” ve biraz önceki cümledeki “cesaret” kavramları “asker doğan toplumlarda” kutsallaştırılan erdemler. Özelikle kullanıyorum; çünkü her bir yaşamöyküsünü okuduğumda aslında vicdani retçilerin ilk baştan beri bu toplumda, kültürde, sistemde sorgusuz sualsiz kabul ettiğimiz tüm köhne değerleri, dili, kavramları tersyüz etiklerini anladım. Kısacası kahraman ve cesaret kelimelerini militarist vurgularından arındırarak okuyun.

Ve de itiraf edeyim örneğin vicdani reddini açıklayan ilk kişi olan Tayfun Gönül’ün kararlı duruşunu anlatacak daha iyi bir kelime bulamıyorum.

Militarist aygıtın bir parçası olmamak

“Neden paralı askerlik yapmadın, üç ayda kurtaracaktın” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Sonuçta benim askerliğe karşı çıkma nedenim askerliğin zor ve uzun olmasından değil, çünkü ben bir doktorum, herkes bilir ki doktorlar zaten sıradan erler gibi bir askerlik yapmazlar, hayli rahat geçer. Tam tersine askerlik yapmayı reddetmek, bir doktor için yaşamını daha zor koşullarda sürdürmektir. Benim karşı çıkışımın nedeni ahlaki. Bu açıdan paralı ya da parasız, uzun ya da kısa dönem benim için fark etmez. Orduya katılmak militarist aygıtın bir parçası olmak demektir.”

Bu satırlar Tayfun Gönül’ün Ocak 1990’da Sokak Dergisi’nde yayımlanan söyleşisinden. Pınar Öğünç söyleşi yaptığı her vicdani retçi için kısa birer önsöz yazmış. 30 Temmuz 2012’de kaybettiğimiz Tayfun Gönül’le Asker Doğmayanlar için sohbet etme fırsatı bulamamış. Ama iki belgenin çok önemli olduğunu belirterek Sokak Dergisi’nden bu söyleşiyi ve yine aynı dergide 1989’da yayımladığı vicdani ret metnini kitaba almış.

“Hazır ola geçmeyeceğim”

Kocaman, ucubucağı olmayan etrafını sarıp sarmalayan haki yeşil bir karanlığa karşı başını dik tutan gencecik insanlardan söz ediyoruz. Yuri gibi örneğin. 2000 yılında Beşiktaş’ta bir düğün salonunda, iki arkadaşıyla beraber açıklamış vicdani reddini. 13 yaşında girdiği Deniz Lisesi’nden “asker olmayı beceremeyeceğini” anlayınca kendisini okuldan attırma öyküsü özellikle okunmalı.

180 disiplin puanını 80’e indirdiğinde disiplin kuruluna çıkarılacağını öğrenmiş yönetmeliği incelediğinde ve becerebildiği bütün disiplin suçlarını işlemiş. Bir süre sonra puanı düşmesin diye işlediği suçlar görmezden gelinmeye başlanınca kendini ihbar etmiş. Ama atılmak o kadar kolay değil tabii: “80 puana kadar düştüm, hâlâ atmadılar. Bu üç aya yakın sürdü, her günü ayrı bir mücadele. (...) Neyse, Alay Disiplin Kurulu’na çıkmaya hak kazandım. Ordu için aşağılayıcı, benim için yüceltici ve sevindirici bir durum. Albay bana “Hazır ola geç, sen hâlâ askersin” dedi. Ben rahat rahat duruyordum. “Zaten asker olmak istemediğim için buradayım. Hazır ola geçmeyeceğim” deyince iyice sinirlendi; öfkeyle “Üstündeki üniformaya saygın olsun” diye bağırdı. Ben öfkemi tutup sakin konuşmayı öğrenmiştim, “Sorun üzerimdeki üniformaysa hemen çıkartabilirim” dedim ve düğmeleri çözmeye başladım. Anlık gelişen bir hareketti. O beni bağırarak terbiye etmeye çalışıyordu, ben de onu mantıkla... Üzerime geldi, tokat atmak üzere elini kaldırdı. “Ben artık bir asker değilim ama siz hâlâ askersiniz. Üstelik kurmay albaysınız, bana vurduğunuz anda kendinizi askeri mahkemede bulursunuz” dedim. Elini indirdi, ‘Çık dışarı’ diye bağırdı. ‘Teşekkür ederim, istediğim buydu’ dedim, gittim.”

Tayfun Gönül’ün ya da Yuri’nin yukarıda aktardıkları o kadar anlaşılır, aslında tartışma götürmez biçimde doğru.

Devletin havsalası almıyor

Vicdani reddini Tayfun Gönül’den bir ay sonra açıklayan Vedat Zencir: “Ne istenirse istensin, bu istemediğin bir şeyse, yapmama kudretine sahipsin. Yeter ki kararını sen ver.” Ve “hayır” diyor Zencir, askere gitmeyeceğim; üstelik bu açıklamasını o yıllarda bugünkünden farklı bir çizgide olan Güneş Gazetesi yayımlanıyor. Vicdani ret kararı alan bu iki arkadaş İzmir’deki Savaş Karşıtları Derneği çevresinden ve kurucularından. Ordudan, devletten büyük bir tepki alacaklarını bekleniyor ama çok öyle olmuyor. Vedat Zencir’in şu sözleri bunun nedenini açıklayabilir: “Ahlaki olarak yaptığımızın farkındaydık ama politik olarak neredeyse hiç... Açıkçası devlet de buna hazırlıklı değildi. Yani refleks olarak askerlikten soğutmayla ilgili 155 diye bir madde konmuş ama bakarsanız vicdani ret Türkiye’de hiç suç olmadı. Devletin havsalası almıyor çünkü…”

Asker doğması beklenen bir “Türk”ün askere gitmek istemeyeceği Tayfun Gönül ve Vedat Zencir ortaya çıkıp “hayır” diyene kadar hayal dahi edilemiyor. Aslında bu yargının büyük bir yalan olduğu bilinmiyor değil; asker kaçağı binlerce insanın olduğu sır değil ama kimsenin bunu açıktan ilan edecek cesareti yok, aradan neredeyse çeyrek asır geçmiş olmasına rağmen çoğunluk hâlâ aynı durumda.

“Öldürmeyeceğim!”
Pınar Öğünç, 14 vicdani retçiyle, 2012’nin Nisan-Ağustos ayları arasında, yüz yüze yaptığı sohbetlerden derlediği anlatılarla işte bu çeyrek asırlık mücadelenin zengin tarihini yalın ve net bir biçimde aktarmış. Bunu bir de kitaba “Onların itaatsizliği, bizim itaatimiz” başlığıyla önsöz yazan Ayşe Gül Altınay’ın kelimeleriyle tekrarlayayım: “Hrant’ın deyimiyle ‘suskunluğa mahkûm edilmiş’ vicdana her yazısıyla farklı bir pencereden ses veren Pınar Öğünç’ün güçlü gözlem gücü ve kaleminden…”

Gerçekten hem Pınar Öğünç hem de kitapta sözü olanlar meramlarını net bir biçimde ortaya koymuşlar; çünkü şurası açık vicdani ret karşı çıkılması zor bir karardan besleniyor: “Öldürmeyeceğim!”

Radikal Kitap sayfası için...

No comments:

Post a Comment